Can
New member
İki Paralel Arası Mesafe: Matematiğin Ötesinde Bir Toplumsal Yansıma
Kimi zaman bir matematik sorusuna bakarken sadece geometrik bir ilişki görürüz: iki doğru, aralarındaki mesafe, bir dikme çizgisi… Ancak “iki paralel arası mesafe nasıl hesaplanır?” sorusu, yalnızca bir formülün konusu olmaktan çok daha fazlasını temsil eder. Hayatın birçok alanında da insanlar, fikirler, toplumsal sınıflar ve hatta fırsatlar arasında “paralellikler” ve “mesafeler” vardır. Bu yazıda, basit bir geometrik kavramın, toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf temelli eşitsizliklerle nasıl benzeştiğini; matematiksel kesinliğin ardındaki insani gerçeklikleri irdeleyerek ele alacağım.
Matematiksel Gerçeklik: Eşit Uzaklık, Adil Uzaklık mı?
Geometriye göre iki paralel arasındaki mesafe, her noktadan eşit uzunluktadır. Ne kadar ölçerseniz ölçün, bu mesafe değişmez; mutlak bir eşitlik vardır. Ancak toplumsal yaşamda paralellikler arasında böyle bir eşitlik çoğu zaman yoktur. Fırsat eşitliği kavramı kağıt üzerinde paralellikler kadar net görünse de, uygulamada bu mesafeler bir taraf için çok daha zorlayıcı olabilir.
Örneğin, aynı eğitim sisteminde yer alan iki öğrenci düşünelim: biri sosyoekonomik olarak güçlü bir aileden, diğeri düşük gelirli bir çevreden geliyor. Matematikteki “eşit uzaklık” burada bozulur çünkü başlangıç koşulları farklıdır. Araştırmalar, Türkiye’de düşük gelirli ailelerden gelen öğrencilerin üniversiteye erişim oranının üst gelir grubuna göre %60 daha az olduğunu gösteriyor (Kaynak: TÜİK Eğitim ve Gelir İstatistikleri, 2023). Bu fark, görünmez bir “paralel mesafesi”dir — teorik olarak eşit, pratikte asimetrik.
Toplumsal Cinsiyet: Paralellik mi, Görünmez Duvar mı?
Toplumsal cinsiyet açısından bakıldığında, kadınlar ve erkekler çoğu zaman aynı düzlemde, fakat farklı çizgilerde ilerler. “İki paralel” gibi birbirine yakın ama kesişmeyen yaşam rotaları çizerler. Kadınlar için bu mesafe, genellikle görünmez engellerle örülüdür: cam tavan sendromu, ücret eşitsizliği, bakım emeğinin kadınlara yüklenmesi gibi.
Bir kadın mühendis ile erkek meslektaşı aynı pozisyonda çalışabilir; teorik olarak “paralel” durumdadırlar. Ancak araştırmalar, kadın mühendislerin terfi alma oranlarının erkeklere kıyasla %30 daha düşük olduğunu gösteriyor (Kaynak: IEEE Women in Engineering Report, 2022). Bu durum, iki paralel arasındaki mesafenin “ölçülebilir” değil ama “hissedilebilir” olduğunun göstergesidir.
Kadınların empatik yaklaşımları, bu farkı sadece bireysel bir adaletsizlik olarak değil, kolektif bir deneyim olarak algılamalarını sağlar. Erkeklerin çözüm odaklı bakışı ise çoğu zaman “sistemi nasıl iyileştirebiliriz?” sorusunu ön plana çıkarır. Bu iki bakış, bir araya geldiğinde toplumsal eşitliğe giden mesafeyi gerçekten azaltabilir.
Irk ve Sınıf: Paralel Dünyalar, Farklı Uzaklıklar
Irk ve sınıf konularında paralellik metaforu daha da derinleşir. Aynı ülke içinde yaşayan bireyler, farklı etnik kökenlerden geldiklerinde toplumsal kabul, fırsat erişimi ve güvenlik açısından farklı “mesafeler” yaşarlar. Özellikle göçmen topluluklar veya azınlık gruplar, ana akım toplumla arasında “ölçülmesi güç” ama belirgin bir sosyal mesafe hisseder.
Sınıf farkı da aynı biçimde işler. Marx’ın deyimiyle “sınıflar birbirine paraleldir ama kesişmez.” Sermaye sahibiyle emekçi arasındaki mesafe, bazen birkaç kilometre değil, birkaç yüzyıllık sistemsel birikimin sonucudur. Eğitim, sağlık, barınma gibi temel alanlarda bu farklar kendini hissettirir. Dünya Bankası verilerine göre düşük gelirli ülkelerde doğan bir bireyin yaşam boyu gelir potansiyeli, yüksek gelirli ülkelerde doğan bir bireyin sadece %14’üne denk gelir (World Development Report, 2023).
Sosyal Yapılar ve Normlar: Ölçümün Kuralını Kim Belirliyor?
İki paralel arasındaki mesafeyi ölçmek için kimin cetvelini kullandığımız da önemlidir. Toplumsal normlar, çoğu zaman bu “ölçüm aracını” belirler. Örneğin, “kadınların yeri evde” ya da “erkekler duygularını belli etmez” gibi normlar, bireylerin özgür hareket alanını sınırlar ve onları görünmez paralelliklere hapseder.
Toplumda bu normları sorgulamak, yalnızca kadınların ya da azınlıkların değil, herkesin görevidir. Çünkü sistemin adil ölçülmesi, herkesin kendi potansiyelini ifade edebilmesi anlamına gelir. Bu noktada erkeklerin analitik çözüm arayışları ile kadınların empatik duyarlılığı bir araya geldiğinde, ölçüm artık sadece teknik değil etik bir meseleye dönüşür.
Eleştirel Bir Bakış: Eşitlik, Aynılık Değildir
Matematikte paralellerin kesişmemesi kesin bir kuraldır, ancak toplumsal bağlamda bu durum değişebilir. Farklı gruplar arasındaki “paralellik”, bazen diyalogla, bazen empatiyle, bazen de politik müdahalelerle kesişebilir hale gelir. Gerçek eşitlik, tüm çizgilerin aynı olması değil; her çizginin kendi koşullarında adil bir konuma sahip olmasıdır.
Bu noktada eleştirel bir soru ortaya çıkar: Biz toplumsal yaşamda mesafeleri gerçekten azaltıyor muyuz, yoksa yalnızca onları daha estetik hale mi getiriyoruz? Sosyal medya kampanyaları, görünürlük artışı veya yasal düzenlemeler gerçekten yapısal farkları ortadan kaldırıyor mu? Yoksa sadece yüzeydeki paralellikleri mi düzeltiyor?
Sonuç: Paralellikleri Yakınlaştırmanın Matematiği
İki paralel arasındaki mesafe, yalnızca bir ölçüm değil, aynı zamanda bir metafordur. Toplumsal yaşamda bu mesafeyi azaltmanın yolu, farklı grupların birbirini anlamasından, önyargıların kırılmasından ve fırsat eşitliğinin gerçek anlamda sağlanmasından geçer.
Belki de asıl mesele, paralellerin bir gün kesişip kesişmeyeceği değildir; önemli olan, bu çizgilerin birbirini görmezden gelmeden, aynı düzlemde var olabilmesidir.
Peki sizce toplum olarak hangi alanlarda hâlâ “paralel” gidiyoruz? Eğitimde, iş hayatında, cinsiyet rollerinde mi? Ve bu mesafeyi gerçekten ölçebiliyor muyuz, yoksa sadece tahmin mi ediyoruz?
Kimi zaman bir matematik sorusuna bakarken sadece geometrik bir ilişki görürüz: iki doğru, aralarındaki mesafe, bir dikme çizgisi… Ancak “iki paralel arası mesafe nasıl hesaplanır?” sorusu, yalnızca bir formülün konusu olmaktan çok daha fazlasını temsil eder. Hayatın birçok alanında da insanlar, fikirler, toplumsal sınıflar ve hatta fırsatlar arasında “paralellikler” ve “mesafeler” vardır. Bu yazıda, basit bir geometrik kavramın, toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf temelli eşitsizliklerle nasıl benzeştiğini; matematiksel kesinliğin ardındaki insani gerçeklikleri irdeleyerek ele alacağım.
Matematiksel Gerçeklik: Eşit Uzaklık, Adil Uzaklık mı?
Geometriye göre iki paralel arasındaki mesafe, her noktadan eşit uzunluktadır. Ne kadar ölçerseniz ölçün, bu mesafe değişmez; mutlak bir eşitlik vardır. Ancak toplumsal yaşamda paralellikler arasında böyle bir eşitlik çoğu zaman yoktur. Fırsat eşitliği kavramı kağıt üzerinde paralellikler kadar net görünse de, uygulamada bu mesafeler bir taraf için çok daha zorlayıcı olabilir.
Örneğin, aynı eğitim sisteminde yer alan iki öğrenci düşünelim: biri sosyoekonomik olarak güçlü bir aileden, diğeri düşük gelirli bir çevreden geliyor. Matematikteki “eşit uzaklık” burada bozulur çünkü başlangıç koşulları farklıdır. Araştırmalar, Türkiye’de düşük gelirli ailelerden gelen öğrencilerin üniversiteye erişim oranının üst gelir grubuna göre %60 daha az olduğunu gösteriyor (Kaynak: TÜİK Eğitim ve Gelir İstatistikleri, 2023). Bu fark, görünmez bir “paralel mesafesi”dir — teorik olarak eşit, pratikte asimetrik.
Toplumsal Cinsiyet: Paralellik mi, Görünmez Duvar mı?
Toplumsal cinsiyet açısından bakıldığında, kadınlar ve erkekler çoğu zaman aynı düzlemde, fakat farklı çizgilerde ilerler. “İki paralel” gibi birbirine yakın ama kesişmeyen yaşam rotaları çizerler. Kadınlar için bu mesafe, genellikle görünmez engellerle örülüdür: cam tavan sendromu, ücret eşitsizliği, bakım emeğinin kadınlara yüklenmesi gibi.
Bir kadın mühendis ile erkek meslektaşı aynı pozisyonda çalışabilir; teorik olarak “paralel” durumdadırlar. Ancak araştırmalar, kadın mühendislerin terfi alma oranlarının erkeklere kıyasla %30 daha düşük olduğunu gösteriyor (Kaynak: IEEE Women in Engineering Report, 2022). Bu durum, iki paralel arasındaki mesafenin “ölçülebilir” değil ama “hissedilebilir” olduğunun göstergesidir.
Kadınların empatik yaklaşımları, bu farkı sadece bireysel bir adaletsizlik olarak değil, kolektif bir deneyim olarak algılamalarını sağlar. Erkeklerin çözüm odaklı bakışı ise çoğu zaman “sistemi nasıl iyileştirebiliriz?” sorusunu ön plana çıkarır. Bu iki bakış, bir araya geldiğinde toplumsal eşitliğe giden mesafeyi gerçekten azaltabilir.
Irk ve Sınıf: Paralel Dünyalar, Farklı Uzaklıklar
Irk ve sınıf konularında paralellik metaforu daha da derinleşir. Aynı ülke içinde yaşayan bireyler, farklı etnik kökenlerden geldiklerinde toplumsal kabul, fırsat erişimi ve güvenlik açısından farklı “mesafeler” yaşarlar. Özellikle göçmen topluluklar veya azınlık gruplar, ana akım toplumla arasında “ölçülmesi güç” ama belirgin bir sosyal mesafe hisseder.
Sınıf farkı da aynı biçimde işler. Marx’ın deyimiyle “sınıflar birbirine paraleldir ama kesişmez.” Sermaye sahibiyle emekçi arasındaki mesafe, bazen birkaç kilometre değil, birkaç yüzyıllık sistemsel birikimin sonucudur. Eğitim, sağlık, barınma gibi temel alanlarda bu farklar kendini hissettirir. Dünya Bankası verilerine göre düşük gelirli ülkelerde doğan bir bireyin yaşam boyu gelir potansiyeli, yüksek gelirli ülkelerde doğan bir bireyin sadece %14’üne denk gelir (World Development Report, 2023).
Sosyal Yapılar ve Normlar: Ölçümün Kuralını Kim Belirliyor?
İki paralel arasındaki mesafeyi ölçmek için kimin cetvelini kullandığımız da önemlidir. Toplumsal normlar, çoğu zaman bu “ölçüm aracını” belirler. Örneğin, “kadınların yeri evde” ya da “erkekler duygularını belli etmez” gibi normlar, bireylerin özgür hareket alanını sınırlar ve onları görünmez paralelliklere hapseder.
Toplumda bu normları sorgulamak, yalnızca kadınların ya da azınlıkların değil, herkesin görevidir. Çünkü sistemin adil ölçülmesi, herkesin kendi potansiyelini ifade edebilmesi anlamına gelir. Bu noktada erkeklerin analitik çözüm arayışları ile kadınların empatik duyarlılığı bir araya geldiğinde, ölçüm artık sadece teknik değil etik bir meseleye dönüşür.
Eleştirel Bir Bakış: Eşitlik, Aynılık Değildir
Matematikte paralellerin kesişmemesi kesin bir kuraldır, ancak toplumsal bağlamda bu durum değişebilir. Farklı gruplar arasındaki “paralellik”, bazen diyalogla, bazen empatiyle, bazen de politik müdahalelerle kesişebilir hale gelir. Gerçek eşitlik, tüm çizgilerin aynı olması değil; her çizginin kendi koşullarında adil bir konuma sahip olmasıdır.
Bu noktada eleştirel bir soru ortaya çıkar: Biz toplumsal yaşamda mesafeleri gerçekten azaltıyor muyuz, yoksa yalnızca onları daha estetik hale mi getiriyoruz? Sosyal medya kampanyaları, görünürlük artışı veya yasal düzenlemeler gerçekten yapısal farkları ortadan kaldırıyor mu? Yoksa sadece yüzeydeki paralellikleri mi düzeltiyor?
Sonuç: Paralellikleri Yakınlaştırmanın Matematiği
İki paralel arasındaki mesafe, yalnızca bir ölçüm değil, aynı zamanda bir metafordur. Toplumsal yaşamda bu mesafeyi azaltmanın yolu, farklı grupların birbirini anlamasından, önyargıların kırılmasından ve fırsat eşitliğinin gerçek anlamda sağlanmasından geçer.
Belki de asıl mesele, paralellerin bir gün kesişip kesişmeyeceği değildir; önemli olan, bu çizgilerin birbirini görmezden gelmeden, aynı düzlemde var olabilmesidir.
Peki sizce toplum olarak hangi alanlarda hâlâ “paralel” gidiyoruz? Eğitimde, iş hayatında, cinsiyet rollerinde mi? Ve bu mesafeyi gerçekten ölçebiliyor muyuz, yoksa sadece tahmin mi ediyoruz?