Persona non grata hangi dilde ?

Aylin

New member
“Persona non grata hangi dilde?”—Bir Sokak Kafesinde Başlayan Hikâye

Selam forum, dün akşam bizim sokağın köşesindeki küçük kafede garip ama komik bir olaya denk geldim. Masaların üstünde mumlar, bardaklarda buğusu tüten çaylar… Derken kapıdan içeri rüzgârla beraber bir pankart uçtu: “PERSONA NON GRATA.” Bunu kim getirdi, niye getirdi, hiçbir fikrimiz yoktu. Kafenin sahibi Nezih abi panikle yazıyı okuyup “Bu hangi dil?” diye sordu, sonra da ekledi: “Umarım kira zammı dili değildir.” Hepimiz güldük. Ama işin aslı merak uyandırıcıydı: Bu üç kelime nereden geliyordu ve niye böyle acaip resmî kokuyordu?

Köşedeki Masada Toplanan Ekip: Arda ve Ece

O sırada iki yakın arkadaşım da kafedeydi. Arda, hayatı “sorun—çözüm—timeline” diye bir not defterine sığdıran, strateji meraklısı bir adam. Ece ise kalabalıkta bile birinin yüz ifadesindeki titremeyi fark eden, empatisiyle insanı sarıp sarmalayan biri. Üçümüz pankartın başına toplandık. Arda hemen telefonunu çıkarıp “hipotez—veri—sonuç” başlığı açtı. Ece ise kafenin yeni işe giren garsonuna, “Merak etme, kimse seni kovmuyor, bu sadece bir cümle, nefes al” diye fısıldadı. Garsonun gülümsemesi geri geldi.

Kavramın Kıvılcımı: Pankartın Üç Kelimesi

Nezih abi, pankartı tezgâhın üstüne yaydı. Harfler kalın, mesaj ise bir o kadar inceydi: Personayı anlıyorduk, grata da sanki “gratitude”u çağrıştırıyordu. Ama araya giren “non” şu meşhur ters çeviren bağlaçtı. Ece, “Kelime kelime bakınca sanki ‘hoş karşılanmayan kişi’ gibi bir şey diyor,” dedi. Arda not defterine “ön-çeviri: istenmeyen kişi” yazdı, yanına da ok işaretiyle “kaynak?” koydu.

Arda’nın Strateji Defteri: Problemi Dilsel Bir Planla Çözmek

Arda’nın yöntemi hep aynıydı: Veriyi parçala, bağlamı kur, karar ver. “Bir: Hangi dil? İki: Bu ifade nerelerde kullanılıyor? Üç: Mesaj ne?” diye saydı. Ardından masaya şöyle bir plan bıraktı:

— “Hangi dil?” sorusuna önce kökene bakacağız. “Persona” ve “grata” Latinceye benziyor. “Non” da Latince olmalı.

— “Nerede kullanılır?” Diplomatik yazışmalarda duyduğumuz bir ifade. Ülkeler “persona non grata” ilan eder.

— “Mesaj” kısmı ise işlemsel: Eğer diplomatik ise resmî “istenmeyen kişi” anlamına gelir; gündelikteyse “giriş yok, takılma” tonuna bürünebilir.

Arda bunu anlatırken, elindeki kalemle pankartın üç kelimesini ayrı kutulara aldı, altlarına ok işaretleri ve kısa notlar: persona = kişi; non = değil/olumsuz; grata = hoşnut, makbul. “Toplam anlam: istenmeyen kişi. Dil: Latince,” diye son noktayı koydu. Ama Arda’nın cümleleri soğuk kalorifer peteği gibiydi; iyi ısıtıyordu ama dokununca yakıyordu.

Ece’nin Empati Masası: İfadenin İnsan Hâli

Ece aynı anda başka bir pencereden bakıyordu: “Peki bu pankart niye buraya geldi? Birine mi mesaj?” Kafeye yeni taşınan bir sokak müzisyeni var; geçen hafta “yüksek ses” yüzünden komşularla tartışmıştı. Ece, “İçeride birini dışarıda bırakmak için koca Latinceye sarılmak…” deyip durdu. Sonra müzisyeni buldu, sakin bir sesle konuştu: “Eğer sana yönelikse, bunu birlikte çözeriz. Burada kimse kimseye Latinceyle kapı gösteremez.”

Ece’nin empatik yaklaşımı bir anda havayı yumuşattı. Arda’nın stratejisi sorunu tanımlarken, Ece’nin ilişkisel adımı insanları aynı masaya çağırıyordu. İşte forumluk kısmı burada başlıyor: Her sorunun bir kelime anlamı ve bir de kalp anlamı var.

“Hangi Dil?” Düğümü: Latince Gölgesi, Günümüzün Işığı

Kısa bir araştırmayla öğrendik ki “persona non grata” kökleri Roma hukukuna kadar uzanan bir Latince ifade. Günümüzde özellikle diplomasi literatüründe, bir ülkenin bir yabancı diplomatı kabul etmeyeceğini bildirdiği resmî bir statüyü anlatıyor. Kısacası dil Latince, mesaj istenmeyen kişi. Arda sonuçla tatmin oldu; defterine kocaman bir “Latince ✔” attı.

Fakat hikâye burada bitmedi. Çünkü kafe bir ülke değil; biz de büyükelçi değiliz. Ece’nin dediği gibi, bu üç kelimeyi duvara asmak, kalbi duvar gibi sertleştirebiliyordu. Mesele, yalnızca doğru cevabı bulmak değildi; doğru cevabı nereye ve nasıl koyacağımızdı.

Arda’nın Hamlesi: Sorunu Şahlandıran, Sonra Mat Eden Plan

Arda, “Önce kaynağı bulacağız,” dedi. Kafenin güvenlik kamerası yoktu ama karşı apartmanın girişinde minik bir kamera vardı. Apartman görevlisi, sabaha karşı sokaktan geçen bir grubun pankartı kapıya dayadığını söyledi. Arda işin lojistiğini çözdü: Şu saatte şu köşeden gelmişler, pankart bant iziyle tutuyor, demek ki acele yapılmış. Hızlı bir çevre taraması, iki komşu gencin “şaka” diye planladığı bir iş olduğunu gösterdi. Arda gençleri buldu, “Şaka bu kadar resmî kokmaz,” diyerek pankartı geri istedi. Strateji tamamlanmıştı: veri—kanıt—çözüm.

Ece’nin Hamlesi: “Kırılmadan Konuşalım” Masası

Ece gençleri kafeye çağırdı, yanlarına müzisyeni, Nezih abiyi ve birkaç komşuyu da oturttu. “Herkes birbirini iki cümleyle anlatsın,” dedi. Müzisyen, “Gece 11’den sonra çalmamaya çalışıyorum,” dedi. Gençlerden biri, “Sınav haftası, kulak tırmalayan bir tını geldi, öfke yaptık,” diye itiraf etti. Ece gülümsedi: “Demek ki ‘persona non grata’ aslında müzik değil, ‘iki tarafın da duymadığı cümleler’miş.” O an, pankart birden anlamını yitirdi; çünkü insanlar birbirlerini duydukça kelimeler sert kabuğunu kırdı.

Forumluk Ders: Doğru Cevap + Doğru Bağlam

Forumda sık sık gördüğüm bir şey var: Bir cümleyi doğru bilmek kadar, onu nereye koyacağını bilmek de önemli. “Persona non grata”nın Latince oluşu ve “istenmeyen kişi” anlamı, akademik olarak net. Ama sosyal hayatta birini “istenmeyen” yapmaya kalkışmak, daha büyük bir hatayı doğurabiliyor. Arda’nın çözüm odaklılığı yanlış anlaşılmayı çözmemizi sağladı; Ece’nin empatisi günü kurtardı, ilişkileri onardı.

Kafedeki Küçük Büyük Barış: Pankarttan Postere

Akşamın sonunda pankartı çöpe atmadık. Ece’nin aklına parlak bir fikir geldi: Üç kelimeyi yeniden yazıp altına küçük bir dipnot ekledik—“Latince, ‘istenmeyen kişi’; bizde ise ‘dinlenmemiş cümle.’” Nezih abi pankartı kafenin arka duvarına astı, altına da bir çizgi yazısı: “Burada herkes konuşulmak suretiyle grata’dır.” Arda bunun bir “konuşma protokolü” olduğunu söyledi, üç madde yazdı: saat—ses—saygı. Ece ise “Gülümseme maddesi”ni ekledi: “Önce selam, sonra sorun.”

Mini Diyaloglar: Forum Tadında Yankılar

Kullanıcı_Mehmet: “Peki resmî yazışmalarda tam karşılığı ne?”

Yanıt: Diplomatik metinlerde bir ülkenin kabul etmediği/istenmeyen ilan ettiği kişi için kullanılır; sonuç olarak kişi ülkeyi terk etmek zorunda kalır.

Kullanıcı_Aylin: “Günlük hayatta kullanmak kaba mı?”

Yanıt: Bağlama göre sert kaçabilir. Mizahla yumuşatılabilir ama biri için doğrudan kullanmak, ilişkiyi kilitleyebilir.

Kullanıcı_Tuna: “Farklı dillerde karşılığı var mı?”

Yanıt: Diller kendi ifadelerini üretir; ama çoğu yerde aynı Latin terimi aynen kullanılır, çünkü diplomasi evrensel terim setlerini sever.

Kapanış: Üç Kelime, İki Yaklaşım, Bir Sokak

“Persona non grata” hangi dilde? Latince. Peki bizim sokakta ne anlama geldi? “Konuşulmamış mesele.” Arda’nın çözüm odaklı ve stratejik planı, ipin ucunu yakalamamızı sağladı; Ece’nin empatik ve ilişkisel yaklaşımı, düğümü nazikçe çözdü. Böylece üç kelime, üç apartman, bir kafe ve bir sokağın gündemini yumuşacık bir akşama dönüştürdü.

Şimdi kafenin arka duvarındaki yazıyı her gören gülümsüyor. Çünkü hepimize şunu hatırlatıyor: Dil doğruyken bile, kalbi kırmamak için bazen cümleyi yeniden kurmak gerekir. Latince bir terimle başlayan gece, Türkçe bir barışla bitti; geriye, çay buharına karışan küçük bir bilgelik kaldı: İnsan, “grata” olmayı seçebilir; yeter ki önce birbirini duysun.
 
Üst