Organik tarımda ilaç kullanılır mı ?

Aylin

New member
Organik Tarımda İlaç Kullanılır mı? Bir Köy, Bir Bahçe ve Bir Umut Hikâyesi

Geçen hafta sonu köyüme gittim. Uzun zamandır görmediğim toprağın kokusunu özlemişim. Dedemin eski tarlasında bir grup genç çiftçinin toplandığını fark ettim. Ahşap masanın etrafında çay bardakları buğulanıyor, herkes heyecanla konuşuyordu. O gün orada tanık olduklarım, “organik tarımda ilaç kullanılır mı?” sorusunun cevabını bana bir hikâye gibi öğretti.

Masada dört kişi vardı: Ali, Zeynep, Murat ve Elif. Dördü de aynı köyde doğmuş, yıllar sonra şehirden dönüp toprağa sarılmışlardı. Her biri farklı bir bakış açısını temsil ediyordu. Ve hepsi, kendi inandıkları yöntemle “doğayı onarmak” istiyordu.

Ali: Toprağın Nabzını Dinleyen Adam

Ali, grubun en yaşlısıydı. Babasından kalan üç dönümlük arazide tarım yapıyordu. Gömleğinin cebinde her zaman bir toprak örneği bulundururdu. O gün, masanın üzerine küçük bir avuç toprak koydu.

“Bakın,” dedi, “bu toprak sadece kahverengi bir madde değil. Bu, yaşayan bir organizma. İçinde milyonlarca canlı var. Onlara zehir verirsek, bize dönüp bereketini vermez.”

Ali’ye göre organik tarımın özü, toprağın dengesini korumaktı. Kimyasal ilaçlar, zararlıları öldürür ama aynı zamanda toprağın ruhunu da öldürürdü. Bu yüzden zararlılarla savaşmak yerine, toprağın kendi savunma sistemini güçlendirmeyi tercih ediyordu. Kompost, solucan gübresi, ısırgan otu suyu… Her biri onun “doğal ilaç” sandığında yer alıyordu.

Zeynep: Duygularla Değil, Dönüşümle Tarım

Zeynep, şehirde çevre mühendisliği okumuştu. Onun için doğa bir sistemdi; her şey birbirine bağlıydı. Ancak Zeynep’in farkı, bilimi duyguyla harmanlamasıydı. Ali’nin sözlerini dinledikten sonra başını salladı:

“Ali amca, haklısın,” dedi. “Ama unutmamalıyız, doğa sadece romantik bir hikâye değil. Eğer yanlış böcek popülasyonu artarsa, bütün mahsulü kaybederiz. O zaman ne olacak? İnsanlar aç kalırsa, o toprağın dengesi de bir işe yaramaz.”

Zeynep’in yaklaşımı stratejikti. O, zararlılara karşı doğal savunma sistemleri kurmak istiyordu. Biyolojik mücadele, feromon tuzakları, yararlı böcekler… Onun için “ilaç” kelimesi sadece kimyasal demek değildi. “Doğanın kendi ilacını doğadan almak gerekir,” derdi hep.

Murat: Planların Adamı, Rakamların Dostu

Murat ise finans kökenliydi. Tarımı bir sistem, bir yatırım gibi görüyordu. Fakat para hırsıyla değil, sürdürülebilir bir ekonomi kurma hayaliyle hareket ediyordu. Çayından bir yudum aldı, defterini açtı.

“Bakın,” dedi, “geçen yıl organik üretim yapan 12 çiftçiden 8’i zarar etti. Neden biliyor musunuz? Çünkü zararlı istilasında doğal yöntemler yavaş çalışıyor. Bu süreçte ürün kaybı oluyor. Bence bazı durumlarda, kontrollü şekilde onaylı organik ilaçlar kullanılmalı. Yani toprağı koruyalım ama geçimimizi de kaybetmeyelim.”

Murat’ın önerisi, organik sertifikasyon sistemine dayanıyordu. Ona göre asıl mesele, yasaklamak değil, dengeyi bulmaktı. İlaç kullanmak değil, hangi ilacın doğaya zarar vermediğini bilmekti.

Elif: Toprağın Diline Empatiyle Yaklaşan Kadın

Elif, grubun en sessiziydi ama konuştuğunda herkes susardı. O, tarımı bir geçim aracı değil, bir yaşam biçimi olarak görüyordu. Küçük bahçesinde lavanta, fesleğen, nane yetiştiriyor, bunlarla doğal karışımlar hazırlıyordu.

“Benim için toprağa ilaç vermek, bir çocuğa sert davranmak gibi,” dedi. “Bazen yaramazlık yapar, bazen hastalanır ama sevgiyle, sabırla iyileşir. Toprağa da aynı sabır lazım. Bazen o zararlı dediğimiz böcekler bile bir döngünün parçasıdır.”

Elif’in yaklaşımı tamamen empatikti. O, doğayla iletişim kuran bir “anne” gibiydi. Bitkilerle konuşur, onları dinlerdi. Zeynep’in stratejik çözümünü, Ali’nin sezgisel bilgisini, Murat’ın planlarını dinledikten sonra gülümsedi. “Belki hepimiz aynı cevabın farklı kelimeleriyiz,” dedi.

Tartışmadan Doğan Bir Fikir: Doğal Ama Akıllı Tarım

Güneş batarken tartışma yerini ortaklığa bıraktı. Ali’nin toprağa duyduğu sevgi, Zeynep’in bilimselliği, Murat’ın planlı düşüncesi ve Elif’in duygusal sezgisi birleşti. Ortaya “doğal ama akıllı tarım” fikri çıktı.

Bu yeni anlayışta, kimyasal ilaçlar tamamen yasaklanmıyor ama son çare olarak görülüyordu. Öncelik, toprağı güçlendirmek, doğal dengenin kendi savunma sistemini oluşturmasını sağlamaktı. İlaç, ancak ekosistemi kurtarmak için bir “tıbbi müdahale” gerektiğinde kullanılacaktı.

Zeynep, bu kararı “doğanın mühendisliği” olarak adlandırdı. Elif buna “doğanın sezgisi” dedi. Murat ise plan defterine yeni bir başlık attı: “Kârla vicdanın buluştuğu yer.”

Sonbaharda Yeşeren Umut

Aylar geçti. Bahar geldiğinde tarlalar yeniden canlandı. Ali’nin solucan gübresiyle zenginleşen toprak, Zeynep’in yararlı böceklerle korundu. Murat’ın mali planlarıyla üretim sürdürülebilir hale geldi. Elif’in sabrıysa, tüm bu sistemin ruhunu oluşturdu.

Köydeki ilk organik pazar açıldığında, ürünler hem lezzetliydi hem de tertemizdi. İnsanlar sordu: “Hiç ilaç kullanmadınız mı?”

Ali, gülümseyerek cevap verdi:

“Belki ilaç değil, ama doğanın kendisini kullandık. O da en iyi hekimdir zaten.”

Sonuç: Organik Tarımda Asıl Mesele Denge

Organik tarımda ilaç kullanılır mı sorusunun cevabı, ne tamamen “evet”tir ne de kesin “hayır.” Bu sorunun yanıtı, toprağın sesini dinlemeyi bilen, doğayla inatlaşmak yerine onunla işbirliği kuran insanların ellerindedir.

Ali’nin bilge sezgisi, Zeynep’in stratejik zekâsı, Murat’ın çözüm odaklı planları ve Elif’in empatik dokunuşu; hepsi bir araya geldiğinde, doğanın kendi ritmini bozmadan üretmenin mümkün olduğunu kanıtladı.

Forumun sonunda herkesin aklında aynı cümle kaldı:

“Toprak, ilacı değil ilgiyi ister.”
 
Üst